SEVGİ NEDİR
Kişi sevdiğiyle olmak ister!. Sevdiğinin
hâliyle hâllenir… Sevgisi kadar, onunla
yaşar!. Sevginin ne olduğunu tam olarak
bilemediğimiz için, çoğunlukla, “beğeni”
ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız.
“Beğeni” yanında “sahip olma” arzusuyla
açığa çıkar!.Bir nesneden hoşlandığında,
beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde
tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın… Bu
tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!.
Kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi
beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak
onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp
inine sürükler… Her mahlûk yaradılış
fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf
etmek ister.
“Sevmek” ise bundan çok farklıdır…
Sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak
istersin!. Yalnızca yanında olmak, yalnızca
onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla
zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin!
Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını,
fikrini, ruhunu ki, her şey sana, onu
hatırlatır; yanında iken bile onun içinde
olmak istersin!… Yakınlık bile uzak gelir
sana!… Sen kaybolursun, sende; sevdiğin
kalır yalnızca, beyninde!.. Onun bakışıyla
bakar, onun değerlendirmesiyle
değerlendirir, onun diliyle konuşmaya
başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez,
kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan
başkasına uzanmaz olur!.
Her an sana sahip olmasını; varlığının,
tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her
an seni kucaklamasını istersin!… Bedensel
yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir
sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh,
tek bir şuur olmayı dilersin!.
Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok
edesiye yakar seni; ve gün gelir
kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini
görürler de, “sen o olmuşun” derler!
Beğenen sahip olmak ister…
Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder
her şeyi sevdiği uğruna!.
Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne;
“aşığım” sanır!. Ama sevdiği uğruna,
fedakarlık etmeye gelince sıra, o koku
siliniverir üzerinden “kopamama”
sabunuyla!. Parasından kopamaz… Mevkiinden
kopamaz… Yakınlarından kopamaz… İçinde
yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz…
“Etraf”tan kopamaz!. Derken kusurlar
belirmeye başlar sevdiğini sandığının
üzerinde… Eksiklikler görmeye başlar,
yetersizlikler görmeye başlar… Bunlar önce
acıma duygusuna dönüştürür sevgisini;
uzaktan acıyarak seyretmeye başlar… Sonra
tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı
duyguları!. Bu tecrübe gösterir ki, onun
fıtratında sevgi programı yoktur!..
Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..
Uzaklaşma ondan gelmemiş de,
karşısındakinden gelmişse, bu defa
“nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam
alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla
intikam dalgaları arasında bir o yana bir
bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin,
uzaklaşmanın, layık olmadığını yaşamanın
sanısı içinde!..
Oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek
sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!. Cüzdanı
için, güzelliği-yakışıklılığı için,
kendisine hoş gelen huyları için,
mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir;
sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da
arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde
kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda
yaşamayı tercih etmiştir…
Seven ise göze almıştır kopmayı…
Dışlanmayı… Paradan-puldan, namdan
nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…
Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek
üzeredir!. Onunla, sevmeyi yaşamak istediği
için yaratmıştır onu Yaratan… O yüzden
kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!
Seven, karşılıksız sever!…
Beğenen karşılığını ister!.
Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım
sahip olduklarıma, der beğenen!.. Onun
zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın
ne olduğunu!.. Ne üzere yaratılmışsa, odur
tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır; maymun
gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına
sahip çıkar… Ama pervane gibi sevemez!.
atamaz kendini ateşe!.
Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise
sonunda kaçmayı!.
Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi”
delilikten bir türdür!.. Anlamazlar onlar,
sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip,
her şarta katlanmayı! Ve “delillik bu”
derler…
Beğenme bir tür “hobi”dir!… Bazen ömür boyu
sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç
ay!..
Sevgi bir ömür boyudur!… Bitmez, tükenmez,
bazen durulur, bazen coşar ama hiç
gerilemez!. Çoğunlukla karşısındakinden
yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana!..
Bazen de özünden gösterir yüzünü O!… O
zaman onlar için derler ki, “Allah”a aşık
oldu!..
“Kendine seçtikleri”dir sevenleri bir
çehreden!… Özünden sevgiyi yaşayanlardır,
“mukarreb”leri!…
Hünerlerini sergilemek için yaratmıştır
herşeyi…
Sevmek için yaratmıştır sevilenleri!.
Gözlerinde seyretmek için gözleri olarak
yaratmıştır “aşk”ı yaşattıklarını!..
Avam anlamaz ve bilmez bu aşkı!. Bunun aşk
olduğunu!..
Oysa gerçek “aşk” O’nun ateşine pervane
gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun
“Baki”liğini yaşattıklarıdır gerçek
“aşık”lar!..
Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar,
“aşık” olmak için!.. Yaşamları boyunca bir
değer taşımamıştır dünya ve içindekiler!..
|
|