Çabuk
parlayan, çabuk söner.
1. Bazı insanlar vardır ki bir olay karşısında
çok çabuk öfkelenip kızarırlar. Ancak öfkelenip
kızdıkları gibi de çabuk sakinleşirler. 2. Bazı
insanlar hak etmedikleri hâlde, kimi yolları
kullanarak, yasa ve kurallara uymaksızın önemli
mevkilere, makamlara çok kısa zamanda gelirler;
ancak o görevin ehli, o makamın adamı
olmadıkları anlaşıldığında da çabucak o yerden
uzaklaştırılırlar.
Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
İçinde yaşanılan toplumda sosyal ilişkiler
oldukça önemlidir. Bu sebeple yapılan
davetlere-çok önemli bir sebep yoksa-bir nezaket
gereği olarak gitmelidir. Toplum dayanışması
bakımından bu bir görevdir. Kişi, çağrılmadığı
yere ise gitmemelidir. Geleneğimize göre
çağrılmadığı yere gitmek terbiyesizlik ve
yüzsüzlüktür. Çünkü gittiği o yerde insanların
rahatını kaçırabilir.
Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez.
Her varlığın bir niteliği, bir yapısı vardır.
Gülü, ancak gül ağacından alabilirsin. Bir
çalının gül açması mümkün değildir. Çünkü
tabiatına aykırıdır. Bunun gibi cahil kimselere
de bir söz anlatmak hemen hemen mümkün değildir.
Çünkü cahil kimsenin kavrayışı kıttır, ayrıca
inatçıdır ve bildiğinden de şaşmaz. Dolayısıyla
onu yola getirmek, ondan olumlu davranışlar
beklemek son derece zordur; ona ne söylerseniz
boşa gider.
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
Kimseye kötülük yapma, kimseyi arkasından
çekiştirme, bu tür hareketlerden kaçın. Yoksa
günü gelir, benzer bir şeyi onlar da sana
yaparlar ve zor durumda kalırsın.
Çam sakızı, çoban armağanı.
İnsanlar birbirlerini sevindirmek, mutlu etmek
için karşılıklı hediyeleşirler. Bu hareket
insanların gönüllerini okşar, onları
birbirlerine yaklaştırır. İnsan ne kadar yoksul
olsa da böyle bir eylemde bulunmak ister. Ne var
ki o, varlıklı insanlar gibi değeri yüksek
armağanlar veremez. Onun armağanı küçük bir
şeydir. Ama taşıdığı değer büyüktür. Davranışı
da soylucadır.
Çanağa ne doğrarsan kaşığına o çıkar.
İnsan harcadığı çabanın, başkalarına gösterdiği
tavrın karşılığını ileride görür. Bir işte ne
kadar hazırlık yapmışsa o kadar verim alır.
İnsan diğer ilişkilerinde de böyledir. İyilik
yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur.
Çanakta balın olsun, arı Bağdat`tan gelir.
Elindeki malın iyi ve değerli ise müşteri
bulmakta güçlük çekmezsin. Öyle ki nerede
olursan ol, alıcılar çok uzakta da olsa gelip
seni bulurlar.Msn
Öğretmen
öss
kpss
Gazeteler
Sohbet
hazır mesajlar
ders izle
Belirli Gün ve
Haftalar
Çanakkale savaşı
şiir
Çarşı iti ev beklemez.
Boş gezen, şurada burada dolaşan, hiç ciddî bir
iş yapmayan ve aylaklığı alışkanlık edinenler
düzenli bir iş yapmaya gelemezler. Çalışmaktan
hoşlanmadıkları gibi kolay kolay disiplin altına
da girmezler.
Çatal kazık yere çakılmaz.
Bir işe, çok başlılık zarar verir. Çünkü her
kafadan bir ses çıkar. Bir o yana, biri bu yana
çeker. Dedikleri birbirini tutmadığı için iş bir
türlü ortaya gelemez. Yapılmamış olarak öylece
kalakalır.
Çıkmadık candan umut kesilmez.
1. İnsanların ölüm ve dirimi Yüce Allah`ın
takdirine bağlıdır. Bu bakımdan eceli gelmeyen
kimsenin, ölümcül hâlde de olsan canı çıkmadığı
sürece iyileşeceğinden umut kesilmez. 2.
İşlerimiz içinde durum böyledir. Kötü giden,
felâkete uğrayan işlerin yok olma kertesine
gelmiş de olsa düzelmeyeceğini kim söyleyebilir?
Yüce Allah`tan hiçbir durumda umut kesilmez.
Çıngıraklı deve kaybolmaz.
Kimi kişiler vardır ki, nerede olurlarsa
olsunlar onlar bazı özelliklerini koruyarak
kendilerini belli ederler. Bir yol bulup toplum
içinde yitip gitmelerini önlerler.
Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır.
Çiftçi, geçimini toprağı ekerek sağlamaya
çalışan kimsedir. Bu bakımdan toprağı zamanında
ve iyi sürmeli, tohumunu zamanında ekmelidir.
Eğer bu işlerini zamanında ve lâyıkıyla
yapmazsa, iyi verim alıp ambarlarını dolduramaz;
başkasına muhtaç olup kapı çalar hâle gelir.
Hemen her işte durum aynıdır. İyi sonuç almak
isteyen kişi, işini zamanında ve iyi yapmalıdır.
Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin
muradını verecek Hakk.
İnsan ne ile uğraşıyorsa, onun yararına bir
sonuç vermesini ister. Çiftçinin iyi ürün
alabilmesi için yağmura ihtiyacı vardır. Bir
kimse de güzel ve sıkıntısız bir yolculuk
yapabilmek için kurak havayı ister. Görüldüğü
gibi birinin istediği şey diğerinin zararınadır.
Ancak sonucu yine Yüce Yaratan belirler. O nasıl
takdir etmişse öyle olur, kime neyi nasip etmek
isterse o gerçekleşir.
Çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boynuna
geçmez.
Kişilerin ne kadar cahil, görgüsüz ve bayağı
oldukları ilk bakışta anlaşılmaz. Ta ki kendi
ayarlarında bir kişiyle karşılaşıp kavga edene
dek. O zaman gerçek kişilikleri ortaya çıkar.
Çingeneden çoban olmaz, Yahudi`den pehlivan.
Her kişinin ayrı bir karakteri vardır, soyu sopu
farklıdır. Yetişmesi, bilgi ve becerisi
doğrultusunda yapacağı işleri de birbirine
uymaz. Çobanlık öyle sanıldığı gibi kolay bir iş
değildir; önce sabır ve sorumluluk, sonra
sözünde durma ve bir yere bağlanıp kalmak ister.
Çingenede ise bu hasletler bulunmaz, bunun için
de çobanlık yapamaz. Benzer şekilde, pehlivanlık
da cesaret, yürek ve mertlik ister. Oysa Yahudi
tam tersine korkaktır, bu yüzden pehlivanlık
yapamaz.
Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.
Sorumsuz, bayağı ve soysuz kimse eline bir yetki
ya da imkân geçince mizacının gereğini yerine
getirir. Öyle ki değil yabancılara, en
yakınlarına bile kötülük yapmaktan çekinmez. Ve
işe başladığını böyle belli eder.
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.
Şerli, etrafa kötülük saçıp duran kimselerden
uzak dur; zorunlu olmadıkça onlara çatma, söz
atma. Çünkü onlar bir kötülük yapmak için fırsat
kollarlar. Böyle bir fırsatı onlara verirsen
onların kötülükleri sana bulaşır, kirlenir ve
zararlı çıkarsın.
Çivi çıkar ama yeri kalır.
Birine yaptığımız kötülüğü ne denli gidermeye
çalışırsak çalışalım, yeni de o kötülüğün bir
izi ve hatırası kalır. Bunun için kimseyi
incitmemeye, kırmamaya gayret edelim.
Çivi çiviyi söker.
Güçlü bir şeyin etkisine, en az kendisi kadar
güçlü bir başka şeyin etkisiyle karşı konabilir.
Çobana verme kızı, ya koyun güttürür ya kuzu.
1. Kararını vermeden önce iyi düşün. Kızını
vereceğin kimse ne işle ilgileniyorsa, kızın da
o işle ilgilenmek zorunda kalacaktır. 2.
İncelikli, hassasiyet gerektiren bir işi, o
işten anlamayan birine teslim etme. Kabalığı,
beceriksizliği, dikkatsizliği yüzünden işi
berbat edebilir.
Çobansız koyunu kurt kapar.
1. Elindeki nesneleri kaybetmek, birine
kaptırmak istemiyorsanız gereken önlemleri alıp
koruyunuz. 2. Yöneticisi ve koruyucusu
bulunmayan, başsız kalan toplum onun bunun
saldırısına uğrar; sonunda dağılıp çözülür.
Çocuğa iş buyuran, ardına kendi düşer (Çocuğa
iş, ardına sen düş/ Çocuğu işe sal, ardınca sen
var).
Çocuk gerek yaşı, gerek bilgi ve becerisi
sebebiyle kimi işlerin altından kalkamaz. Çocuğa
yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği, belli bir
sorumluluk gerektiren işi yükleyen kimse, bunun
farkına vardığı anda onun arkasından gitmek ve
işle ilgilenmek zorunda kalır.
Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu (gıybet) olmaz.
1. Çocuk, bir sözün nereye varacağını bilmez.
Onun için sözün gizlisi ya da saklısı da olmaz.
Duyduğunu hiç umulmadık bir anda ve yerde lâf
olsun diye söyleyip başkalarına aktarabilir. Bu
korkuyla çocuğun bulunduğu yerde başkasını
çekiştirme olmaz, dedikodu yapılmaz. 2. Çocuğun
bulunduğu yerde dedikodu olmaz. Çünkü herkes
çocukla meşgul olur, oyalanır ve dedikoduya
fırsat bulamaz.
Çocuğun yediği helâl, giydiği haram.
Çocuğun sağlıklı, dinç ve güçlü olması için iyi
beslenmeye ihtiyacı vardır. İyi beslenmeyen
çocuk kimi hastalıkların pençesine kolayca
düşebilir ve sağlıklı bir gelişim gösteremez. Bu
bakımdan onun gelişip büyümesi, iyi beslenmesi
için ne kadar para harcansa yerindedir. Ancak
giyim için yapılan hesapsız harcamalar doğru
değildir. Çocuk giydiği elbisenin kıymetini
bilemez, hor kullanır, kirletir ve paralar.
Ayrıca gittikçe büyüdüğü için bugün kullandığını
yarın da kullanamaz. Bu sebeple gerekli olan
dışında çocuğu pek pahalı giysilerle donatmak
yanlıştır.
Çocuk büyütmek taş kemirmek.
Çocuk büyütmek büyük fedakârlık ister. Çünkü
anne_baba çocuğu büyütmek için türlü zahmetler
çeker, büyük emek verirler. Gerek yeme ve
içmeleri, gerek eğitimleri için ellerinden
geleni yapıp olmadık zorluklara katlanırlar.
Çocuk
doğmadan kaftan biçilmez.
Bir iş henüz ortaya çıkmadan, bir neticeye
varmadan kimi hazırlıklara girişmek, onun
hakkında yorum yapmak yanlıştır. Önce iş ya da
olay netleşmeli, ne olup olmadığı anlaşılmalı,
sonra hazırlık yapılmalıdır.
Öğretmen
öss
kpss
Gazeteler
ders izle
Belirli Gün ve
Haftalar
Çanakkale savaşı
şiir şarkı
sözleri
matematik
Çocuk düşe kalka büyür.
Hemen her çocuk emeklemeye, yürümeye başladığı
zamanda sık sık düşüp şurasını ya da burasını
incitebilir. Bu durum son derece doğaldır. Anne
baba bunun için kaygı duymamalıdır.
Çocuktan al haberi.
1. Çocuk gizlilik kavramından haberdar değildir.
Dolayısıyla duyduğu şeyi kolayca başkalarına
söyleyebilir. Bunun yanlış olduğunu da
düşünemez. Bu sebeple başkasının duyması
istenmeyen, sır olarak kalması gereken şeyleri
çocuğun yanında konuşmaktan kaçınılmalıdır. 2.
Çocuklar yaşları gereği yalan dolan nedir pek
bilmezler. Kendilerine sorulan bir şeyi,
bildikleri ve tanık oldukları bir olayı,
duydukları bir sözü olduğu gibi anlattıkları,
çarpıtmadıkları için haberin doğrusu çocuklardan
alınır.
Çoğu zarar, azı karar.
Her şeyin bir ölçüsü ve bir sınırı vardır.
Bunları ihlâl eden, aşan, aşırıya kaçan insan
zararla karşılaşır. Böyle bir sonuçla
karşılaşmamak için en uygun ölçü olan “karar”
sınırında kalınmalı, öteye gidilmemelidir.
Çok arpa atı çatlatır.
At arpayı çok sever ama ölçüyü kaçırıp da
gereğinden fazla yerse zararını hemen görür.
Bunun gibi her işte de bir ölçü vardır, ölçüyü
kaçırıp işte aşırı gitmek zararımıza olur.
Çok bilen çok yanılır.
Bir insan çok bilgi sahibi olabilir. Ama bu
demek değildir ki her şeyin mahiyetini biliyor.
Onun da bilmediği, inceliğini kavramadığı pek
çok şey vardır. Bu bakımdan bilgisi sebebiyle
bir insan kendisine güvenip öyle olur olmaz
şeylere karışmamalıdır. Yoksa yaptığı bir
hareket, söylediği bir söz, fark etmediği bir
durum onu yanılgıya düşürüp zor durumda
bırakabilir.
Çok gezen çok bilir.
Bilgi edinmenin çeşitli yolları vardır.
Bunlardan biri de gezip görerek öğrenmedir.
İnsanlar gezdikleri yerlerde gördükleriyle
ilgili pek çok bilgi edinirler. Ne kadar çok yer
gezerlerse, bilgileri de o kadar çok artar; bu
yolla, bildikleri üzerine bilgi katarlar, bilgi
dağarcıklarını zengin kılarlar.
Çok havlayan köpek ısırmaz.
Bilinen şu ki, bağırıp çağıran, yapacağı
kötülüğü açıkça söyleyen, sözleriyle
karşısındakini korkutmaya çalışan kimse,
saldırıda bulunamaz; istese de bunu yapamaz.
Bunun aksine, sesini çıkarmayıp sinsice hareket
edenler tehlikelidirler. Onlar yapacaklarını
yapıp gösterirler.
Çok koşan (seğirten) çabuk (tez) yorulur.
Hemen her işte sağlıklı sonuca ulaşmak dengeli
çalışmakla mümkündür. İnsanın gücü bellidir.
Gücünün üstünde çalışır, aşırı çaba gösterirse
çabuk yorulur; yorgun düşer, dolayısıyla sonuca
da geç ulaşır. Gücünün üstüne çıkmadan,
kendisini çok yormadan çaba harcayanlar hem
sürekli çalışırlar, hem de sonuca daha kolay
ulaşırlar.
Çok söyleme arsız olur, aç koyma hırsız olur (Aç
bırakma hırsız olur, çok söyleme arsız olur).
Yönettiğin, eğittiğin, koruduğun kimselere aşırı
ölçüde söylemek, ardı arkası kesilmeyen
buyruklar vermek, eleştirilerde bulunmak
sözlerinin gücünü kırıp tesirsiz bırakabilir;
dolayısıyla o kimseler yüzsüz ve söz dinlemez
olurlar. Benzer bir şekilde bu kimseleri aç da
bırakma, haklarını ver; gerek yiyecek, gerek
para bakımından bir sıkıntıya düşürme; yoksa
onları kötü yola iter, hırsızlığa sevk edersin.
Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir.
İnsanın bilgisi yaşıyla ölçülemez. Uzun bir ömür
süren ama çevresinden hiç ayrılmayan kimselerin
bilgileri de sınırlıdır. Oysa çok gezen, çok yer
gören kimseler daha bilgilidirler. Çünkü onlar
gördükleri yerler hakkında ayrı ayrı bilgiler
edinmişler ve bilgi dağarcıklarını
zenginleştirmişlerdir.
Çürük tahta çivi tutmaz.
1. Gerçek niteliğini yitirmiş, aslı bozulmuş,
eskimiş, işe yaramaz bir hâle gelmiş bulunan bir
şeyi, ne kadar uğraşırsak uğraşalım
faydalanabilecek bir duruma getiremeyiz. 2.
Şahsiyetini yitirmiş, soyluluğu kalmamış, kaypak
ve güvenilmez kimselerle bir işe girişilemez. Bu
gibi kimselerle kurulacak ilişkilerin sonu
hüsranla biter |
|